Yapılan araştırmalara göre, saç kaybının en sık görülen sorun olduğu belirtilirken, kadınlarda yüzde 40, erkeklerde ise yüzde 50 oranında saç kaybı yaşanıyor.
Gündelik hayata yoğun stresin hakim olduğu günümüzde, pek çok insan saç ve saç derisi sorunu yaşıyor. Kalıtımsal olduğu kadar dış faktörlere de bağlı olarak gelişen saç sorunlarında saç dökülmesi, kepeklenme ve pullanma gibi sorunlar öne çıkıyor.
Kadınlarda 18-44 yaşları arasında saçlar daha sık dökülürken, erkeklerde ise mevsimsel şartlara ve strese bağlı olarak, saç kayıplarının gözlendiği yaş, değişiklik gösterebiliyor.
GeoMass Trikoloji (Saç ve Saç Derisi Bilimi) Arge Laboratuvarı’nın bünyesinde bulunduğu LTS Teknoloji Grup Başkanı Talat Sam, geçmişte sadece kadınları ilgilendiren saç sorunlarının günümüzde erkekler açısından da önemli bir hale geldiğini vurgulayarak, “Estetik kaygıların son derece önem taşıdığı günümüzde, yaşanan saç sorunlarının en başında saç kayıpları geliyor. Hem kadınlar, hem de erkekler için büyük sorun olan saç dökülmelerinin nedenleri doğru bir şekilde araştırılarak, kişiye özel çözüm yolları geliştirilmeli” dedi.
Saç kayıplarının yanı sıra aşırı yağlanma, kaşıntı, kepeklenme, pullanma gibi sorunların da yaşandığını dile getiren Talat Sam, mevsimsel şartlar, stres, hormonal sorunlar ve sağlıksız beslenme gibi faktörlerin bu sorunları çoğaltığını belirtti.
Talat Sam, saç ve saç derisinde karşılaşılan problemler sonucu, halkın da çeşitli yöntemlere başvurduğunu belirterek, şunları söyledi:”Halk arasında çeşitli bitkilerin karışımı sonucu elde edilen kürler tedavi amaçlı uygulanabiliyor. Anadolu’da saç sorununu önlemek amacıyla çok sayıda kocakarı yöntemi de var. Örneğin başına düzenli aralıklarla zeytinyağı süren, çare için sadece defne sabununu kullanan, hatta sarımsak ezip başına süren bile bulunuyor. Bu konuda son derece hassas davranılmalı. Genel kullanımlı şampuanlar veya genel olarak kepekli, yağlı, kuru gibi şampuan çeşitleri de kesin çözüm sağlayamayabiliyor. Yaşanan sorunların nedenleri kalıtımsal ve dış faktörlere bağlı çeşitlilik gösterdiğinden, kişiye özel analizlerle doğru tespitler yapılmalı ve alınan sonuçlar doğrultusunda en uygun tedavi yöntemi belirlenmelidir.”
